DEPREMDE ACI ÇEKENLER VE ACI ÇEKTİRENLER

 

Merkez üstleri Kahraman Maraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan peş peşe iki büyük deprem ile bu aziz vatan ve evlatları yine acılara gark oldu.

Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralanan kardeşlerimize de acil şifalar dilerim. Niyazım odur ki, Allah bir daha bu veya buna benzer bir acı yaşatmasın.

Deprem; Tektonik kuvvetlerin veya volkan faaliyetlerinin etkisiyle yer kabuğunun kırılması sonucunda ortaya çıkan enerjinin sismik dalgalar hâlinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzünü kuvvetle sarsması olayıdır.

Bir başka deyişle, yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına "DEPREM" denir.

İşte bu gerçekle karşılaştı güzel ülkemin insanları gece saat 4.17 de. Hemen arkasından saat 13.24 de ikinci kez sarsıldı o yerküre. Kimi eşini ve çocuğunu, kimi anne ve babasını, kimi gelinini ve damadını, kimi dedesini ve ebesini, kimi halasını ve dayısını, kimi amcası ve teyzesini, kimi dostunu, kimi arkadaşını, kimi komşusunu kaybetmenin şokunu yaşadı. Öyle bir acı ki tarifi yok, nedeni yok, niçini yok, faili yok, suçlusu yok, sorumlusu yok sadece yarınsız yarınlar var.

Acıların paylaşıldıkça azalacağı düsturunu yaşam felsefesi haline getiren bu kadirşinas millet, bu üstün vasfını bir kez daha göstermiş, deprem haberleri verilmeye başlandığı andan itibaren, o zor kış şartlarında yemeden, içmeden, uyumadan, yorulmadan hangi imkanlara sahip ise onları, deprem bölgelerinde zarar gören kardeşlerine yardım edebilmek için seferber etmiştir. Kar dememiş, kış dememiş, var dememiş, yok dememiş, kim dememiş, nasıl dememiş, neden dememiş acıya gark olmuş kardeşlerinin acılarına merhem olmak, o acılara ortak olmak, o acıları göğsünde azaltmak için koşmuştur bölgeye. Dünyası başına yıkılmış kardeşlerinin gecelerine ışık olmak için, yaşanılan sessizliğe nefes olabilmek için, dondurucu soğuğa ateş olabilmek için, kardeşlerinin yaralarına merhem olabilmek için, yarınlarına umut olabilmek için düşmüştür yollara.

Yaşanılan felaketin büyüklüğü ve derinliği önce algılanamamış, şaşkınlık yaratmış, bu durum organize olmakta gecikmelere neden olmuştur. Kısa bir paniklemenin ardından gecikerek te olsa bu acıyı yüreğinde hisseden devlet tüm gücü ile bölgede faaliyete geçmiştir.

Yurt içinden ve yurt dışından yardıma gelenlerin organizasyonu, ulaşımı, kapanan yolların açılması, iş makinalarının bölgeye nakli ve en önemlisi de enkaz altında kalan vatandaşların bir an önce oralardan sağ olarak çıkarılması için olağanüstü bir çalışma başlatmıştır. Devlet bilir ki orada ki varlık nedeni yaralara merhem olmak, baba şefkati ile vatandaşını sarıp sarmalamak, onu bu karanlık dünyadan çekip çıkaracak önlemleri alarak yarınlara hazır hale getirmek görevidir. Öyle de davranmıştır devlet. Böyle bir afette devlet denen aygıtın görevi önce arama kurtarma faaliyetlerini yapmak, sonra barınma ihtiyaçlarını gidermek, devamında karınlarını doyurmak sonrasında da meydana gelen enkazı kaldırarak zarar görenlerin yarınlarını hazır hale getirmektir.

Devlet millet tek yürek olmuş, acıların en büyüğünü yaşayan bölge insanına yardım etmek için karanlığı yırtar iken isimlerinin önünde bir sürü sıfatı olanlar oturdukları sıcak koltuklarda önlerine konan çaylarını yudumlayarak deprem ve deprem bölgesi hakkında ahkam kesmeye başlamışlardır. Bilmem hangi gün ve yıl o bölgede deprem olacağını söylemişmiş de kimse beyzadeyi dikkate almamış. Bu devlet bilime önem vermeyen, bilime kulağını kapatmış her şeyi Allah’a havale etmişmiş. Derdi yaşanan acıların sarılması, bir daha olmaması değil ki hayvan herifin, derdi devleti karalamak, milletin inancını eleştirmek, kurumları yıpratmak, yaşanılan acılara yenisini eklemek.

Hele bir de güya bölgeye habercilik adı altında giden kimi maskaralar var ki; olmayanı var imiş gibi, var olanı yok imiş gibi televizyon ekranlarından sanki meydan savaşı kazanmış bir kahraman gibi yayınlara başlar. Olur olmaz yere objektifleri yöneltip olur olmaz zamanlarda mikrofonları insanların ağızlarının içerisine sokacak kadar densiz, acı yaşayanların acılarını düşünmeden enkazdan canlı kurtarılanların o acı görüntülerini verebilmek için kural tanımaz, insanlık bilmez, hak hukuktan bir haber yine söylüyorum habercilik kisvesi altında rezaleti yaşatmışlardır.

Dünyanın her tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devletine başsağlığı dilekleri iletilerek, üzüntülerini belirten devletler yardım ekiplerini seferber etmişler yaşanılan acılara merhem olmaya çalışmışlardır. Ama ne yazık ki içeride isminin önünde bilmem ne partisinin genel başkanı sıfatı olan birileri yaşanılan acıları azalmak ve dindirmek yerine Türk Devletini küçültmek iktidarı suçlamak kolaycılığına kaçmıştır.

1908 isyanının temel amacı, devrilmesi gereken hakanın Türk Hakanı, yıkılacak devletin Türk Devleti olması idi. 1908 isyanı hürriyet aşkına Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan, İşkodra, Yanya ve Kosova’da muhtar bir Arnavut Devleti kurulmasını içeren kahpece talepler içeriyor idi.

Aynı bu günkü gibi o dönemde de gafilleri sokaklara sürüp özgürlük naraları içerisinde istibdat diye bağırtmışlardır.

Uşak beynin karaktersiz dalkavukları hepsi de azılı birer Türk düşmanı olan Rum, Ermeni, Sırp, Yahudi, Arnavut, Arap, Gürcü, Bulgar milletlerine mensup, meclisi mebusanın milletvekilleri olup, Türk Milletini temsil ediyorlardı güya. İşte bu köpek sürüsünün hedefi Türk devletini yıkmaktı, yıktılar da koca cihan imparatorluğunu.

Yine aynı bu günkü gibi dönemin olayları sonucu kimi başbakan olmuş, kimi bakan olmuş, kimi milletvekili olmuş, kimi bilmem ne olmuş. Kısaca bunlar kahraman ilan edilmişler ama devlet yıkılmış.

Bu 6 lı masanın bildirisini okuyunca aklıma yukarıda kısaca değindiğim yaşanılanlar geldi niye ise. Onun için bu güne kadar sabrı da bir mücadele metodu olarak kabul edip, benimsediğim için susmuş idim ama yazacağım. Yeter artık, Türk Düşmanlarına; Türk Milletine küfretme özgürlüğü verilmemeli artık.

Devlete suç isnat edenler, kınanmıyor, ayıplanmıyor, cezalandırılmıyor, ahlaksızlıklarına ve alçaklıklarına ses çıkartılmıyor. Ne yazık ki içinde beyin olmayan kimi kafalar tarafından da destek görüyorlar. Hangi kanun, hangi hukuk düzeni, hangi hürriyet anlayışı, saygılı olunması gereken, devletin en yüksek dereceli temsilcisine hakareti özgürlük sayar. Hangi demokrasi de, Devletin kurumlarını tehdit etme, aşağılama, yok sayma, özgürlüğü verilir.

‘’Belediyeler ve STK’lar arasında ayrım yapıldığı, bunların sürece dahil edilmeleri hususunda geç kalındığı’’ savunularak, "Kutuplaştırıcı söylemlerden vazgeçilmemiş, tek bir merkezden alınan kararlar çalışmaları yavaşlatmıştır.’’

İşte bir başka paragraf bölge insanı acısını yaşıyor, devlet ve millet acıyı hafifletmek için canhıraş bir mücadele veriyor. Bu kafa ‘’ayrım’’ diyor, ‘’kutuplaşma’’ diyor. Allah aşkına böyle bir günde şeytanın aklına gelir mi bu kelimeler. Tarih böyle bir hainliğe şahitlik etmemiştir.

"Tarihimizin en büyük acılarından birini yaşıyoruz. Büyük bir fedakarlıkla çalışan sivil toplum kuruluşlarımıza, vatandaşlarımıza ve uluslararası dayanışma gösterenlere minnettarız" bu cümle neyi ifade ediyor. Büyük bir fedakarlık içerisinde çalışanlar var demek ki, uluslararası dayanışma var demek ki.

Türk Devletine teşekkür yok. Türk Devletine minnettarlık yok. Zannedersiniz ki bu fedakârca çalışanları koordine eden birilileri yok. Bu uluslararası yardımlara yol gösteren, yön veren, onları ihtiyaç yerlerine sevk eden birileri yok. O iş makinalarını, o yardım malzemelerini, o insan gücünü yöneten ve yönlendiren yok. Bu kadar geniş bir alanda meydana gelen bu afette acaba arama kurtarma ekiplerini yönlendirenler kim idi. Devlet yok idi de sahra hastaneleri nasıl kuruldu. Devlet yok idi de o sıcak yemekler nasıl hazırlandı. Devlet yok idi de o onlarca ton yardım malzemesi bölgeye nasıl geldi.

MADEM BU ACIYA ORTAK OLAMIYORSUNUZ, MADEM BU ACIYI YÜREĞİNİZDE HİSSETMİYORSUNUZ, MADEM BU YARAYA MERHEM OLMUYORSUNUZ, SESİNİZİ KESİN DE BU ACIYI YÜREĞİNDE HİSSEDENLERE VE BU ACIYI YAŞAYANLARA DAHA FAZLA ACI ÇEKTİRMEYİN.

 

GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYEM