ANADOLU İRFANI
Anadolu’nun Türklere vatan olması 1071 de kazanılan Malazgirt zaferi ile başlar. Malazgirt zaferi ile kapıları açılan Anadolu, Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethi ile vatan toprağı olduğu tescillenmiş ve nihayet Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ile kazanılan 30 Ağustos zaferi ile bu topraklar vatan olarak mühürlenmiştir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘’Bir millet savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür.’’ demiştir.
İşte bu irfan ordusunu oluşturmak ve Anadolu topraklarına kök salmak için ecdadımız göçebe hayattan yerleşik hayata geçerken yerleşilecek alanları belirler ve önce bir Cami yanına bir medrese ve hamam ile yerleşim alanlarının ilk temellerini oluşturmuşlardır.
Merhum Cemil MERİÇ ‘’ İrfan, kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim’’ diye belirtmiştir.
Manevi ve ilahi hakikatleri tadarak elde edilen bilginin adı olan İRFAN, müminlerin maddi ve manevi hayatında basamakları tırmandığı bir ilerleme, yükselme ve arınma yolu, kemale açılan kapıdır.
İLİM cehaletin panzehri, İRFAN ise inkâr ve küfrün panzehridir. Öyle ise İLMİN yuvası okul, İRFAN’ın yuvası ibadethanelerdir. Okulda ilim tahsil eden kişi ibadethanede gerçeği ve hakkı tanır.
İrfan, kemale açılan kapı (cennete açılan kapı) ise bu kapıya insan nasıl ulaşacaktır. Mevlana diyor ki ‘’hamdım, piştim, oldum’’ İşte okula ham olarak gelen insan okulda ilmin terbiyesi ile pişiyor ve hemen yanında bulunan ibadethanede de olgunlaşıyor. Bu hayatı yaşarken temiz ve sıhhatli bir bünyeye sahip olması için de hamam devreye giriyor.
Ecdat yaşamı böyle şekillendirerek ortaya İnsan-ı Kamil-i çıkartıyor. İNSAN-İ KAMİL; Allah'ın her mertebedeki tecellilerine mazhar olan kişidir.
Okullarda öğrenilen İLİM cehaletin panzehri, ibadethanelerde kazanılan İRFAN ise inkâr ve küfrün panzehridir. Öyle ise İLMİN yuvası okul, İRFAN’ın yuvası ibadethanelerdir. Okulda ilim tahsil eden kişi ibadethanede gerçeği ve hakkı tanır.
İşte böyle yetiştirilen nesil ANADOLU İRFANINI doğurmuştur.
ANADOLU İRFANI; Ahilik geleneğinin tüm kurum ve kuralları ile hayatımızda var olmasıdır. Mazlumun korunması, açların doyurulması, yetimin sahiplenilmesi, ticarette ahlakın, devlette adaletin, mahkemede hakkın tecelli edişidir. Büyüğün küçüğü sevdiği, küçüğün büyüğü saydığı, zengin ile fakirin eşit olduğu, çalışanın alın teri kurumadan hakkını aldığı, davranışta edebin, yürüyüşte hayanın, yaşamda namusun hakim olduğu bir hayattır.
Ahmet YESEVİ bunun için der ki; "Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol / Öyle mahzun yolda kalsa yoldaş ol / Mahşer günü dergahına yakın ol / Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte."
Hastaların yaşlıların ziyaret edildiği, mağdurların, mazlumların haklarına kavuştuğu, devletin şefkati ile yetimlerin sarıp sarmalandığı, komşunun komşudan emin olduğu, esnafın sattığı mala kefil olduğu, vatandaşın devletin adaletine güvendiği, devletin vatandaşlarına eşit ve adil davrandığı bir yaşamın ifadesidir.
İnsan nüfusu arttıkça yerleşim alanları büyümüş ve ecdadın oluşturduğu bu üç yapı birbirinden kopmuş hamamlar evlerin içerisine girmiş, okullar mahallelere dağılmış camiler günde beş defa gidilen yerler haline gelmiştir.
Benim gençlik yıllarım, doğduğum köyde bulunan köy odalarında kurulan sohbet meclislerinde mahallemizde ki yaşlı insanlara hizmet etmek ve sohbetlerini dinlemekle geçti.
O odalarda yapılan sohbetler ve icra edilen hizmetlerde ak saçlılar bilgi ve birikimlerini birbirlerine aktarırken, gençler büyüğe hizmeti, hizmette saygıyı, saygıda adabı ve konuşmada edebi öğrenirlerdi.
O odalar yolda kalmışa mekan, aç ve açıkta kalmışa yuva olurdu. Misafirlerin ağırlandığı, bayramlarda paylaşmanın manevi hazzına varıldığı, acıların ve sevinçlerin paylaşıldığı yerler idi.
Bizler okulda almış olduğumuz eğitimin yanında bu odalarda doğruyu, yanlışı, kötüyü, iyiyi, hakkı, hukuku, adaleti, konuşmayı, saygıyı, sevgiyi öğrenerek büyüdük. Öğrendiklerimizin insanlığın yararına, devletin çıkarlarına ve toplumun menfaatine uygulayacak erdemde büyütüldük.
Bu odalarda bizlere doğruluk, sorumluluk, adalet, meşveret, merhamet, hürmet, cesaret, nezaket, sevgi, vefakârlık, fedakârlık, alçakgönüllülük, iyilik yapmak (faydalılık), yardım etmek, dayanışma, özdenetim, empati öğretildi.
İnsana ve insanlığa hizmet etmeyen bilginin ve ilmin insanlığı yok etmeye, yıkmaya, öldürmeye, hukuksuzluğa, adaletsizliğe neden olduğunu ta buralarda öğrendik.
Şimdi oralarda yok arttık. Güçlünün haklı, zalimin etkili ve yetkili, zorbalığın, ahlaksızlığın, edepsizliğin, yalanın, riyanın, ikiyüzlülüğün velhasıl inanılan değerlerin alınıp satıldığı bir yaşama doğru hızla sürüklenmekteyiz.
ANADOLU o İRFANINI kaybediyor, ANADOLU merhametini kaybediyor, ANADOLU sevgiyi kaybediyor, ANADOLU paylaşmayı kaybediyor, ANADOLU kardeşliği kaybediyor.
ANADOLU İRFANINI KAYBEDİYOR.