Ey Mavi Göklerin Beyaz ve Kızıl Süsü,

Kız Kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.

Merhum Arif Nihat ASYA bu şiir ile zirve yapmış, Türk Edebiyatının önemli yazarlarından biridir. Allah tüm şehitlerimize rahmet etsin.

Beyaz rengi ile masumiyeti, temizliği, sadeliği temsil eder, kızıl(Al) rengi ise şehitlerimizin dökülen kanlarını temsil eder. Türk töresinde de gelinlik masumiyeti, temizliğin ifade şekli olarak yerini almış ve şehit cenazelerine de al renkli Türk Bayrağı sarılmaktadır. Türk kültürü ve İslam ahlakı ile donatılmış ecdadımız bu kelimelerin içini öyle güzel doldurmuşlar ki, öyle anlamlar yüklemiş ki, bir tanesi de yazımıza başladığımız şiirin mısralarında en güzel şekli ile ifade edilmiştir. Hatta şair bu renklerle oluşturulan bayrağa öyle aşıkdır ki şiirin devamında;

Sana benim gözümle bakmayanın, Mezarını kazacağım.

Seni selâmlamadan uçan kuşun, Yuvasını bozacağım.

 

diyerek onu kalbinin en müstesna yerine saklamış ve kız kardeşinin masumiyet nişanesi, şehidinin örtüsünün adeta adeta örselenmesinden, zedelenmesinden, lekelenmesinden korkmuştur.

 

Milliyetçi Hareketin Kurucusu ve Türklerin son Başbuğ’u merhum Alparslan TÜRKEŞ’de Ülkücülere seslenirken ‘’Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.’’ diyerek Türk Milliyetçilerinin yaşam biçimlerini, siyasetini, ahlakını, toplum içindeki davranış ve duruşlarına dair öğütler verirken o kutsal emanetin o derin anlam ve manaları ile ifade etmiştir.

 

Bu günkü yazımızda Türk Siyasetinde son zamanların yükselen değeri Türk Milliyetçiliği ülküsü etrafında siyaset yapmaya çalışan ve kendilerini Türk Milliyetçisi ve Ülkücü olarak ifade etmeye çalışan İP.nin bu değerlerle ne kadar sahip çıktığına veya siyasetini bu ilke etrafında yapıp yapmadığına bakacağız.

Milliyetçi Hareket Partisinden ihraç edilen ve kurucularının tamamına yakını Milliyetçi Hareket Partisini ve onun lideri Sn. Devlet BAHÇELİ’yi, Türk Milliyetçiliğine uygun siyaset yapmadığı suçlaması ile İP.yi kurmuşlardır. Sn.BAHÇELİ’nin parti içi demokrasiyi uygulamadığını, Milliyetçi Hareket Partisinde konuşma özgürlüğü olmadığını ve çok sert siyaset dili olduğunu özne yaparak ayrılan veya ayırılan bu isimler, her düşüncenin konuşulduğu, her görüşün savunulduğu ve siyaset dilinin de kucaklayıcı, birleştirici olacağını ifade etmişlerdir.

Yazımızı çok dağıtmamak adına sadece Meral AKŞENER’in son yaptıkları kurultay konuşması üzerine Türk Milliyetçilerinin lideri Sn. Devlet BAHÇELİ ve Milliyetçi Hareket Partisini suçladıkları konularda nasıl davranmaktalar ona bakacağız.

Önce hemen şunu ifade edeyim ki; Namus ve Şeref kavramları bir kutsiyet ifade eder ve bu aziz milletin evlatları bu kelimeleri ulu orta kullanmaz. Hele hele bir konuşma metni içerisinde ‘namussuzum, şerefsizim’ gibi yemin etmek yakışık ve ayıplanan bir üsluptur ki, erkekler bile bu kelimeleri kullanırken dikkat ederler. Ancak; Meral Hanım konuşmalarında bu kelimeleri o kadar çok kullanıyor ki, adeta kendisine sürekli bu kelimelerle karalama yapanlar var zannedersiniz. Oysa ben tanıdığım hiçbir siyasetçi tarafından bu kelimelerin kullanıldığına şahit olmadım. En ağır eleştirileri alan siyasetçiler dahi bu kelimeleri kullanmamışlardır.

Gelelim Meral Hanımın bu son kurultay konuşmasına. Hanımefendinin karşısında partinin genel kurul delegeleri var. En az kendisi kadar bu partiye hizmet etmiş veya etmeye çalışan insanlar ve birçoğu Ülkü Ocaklarının o tertemiz tedrisatından ders almış, kendi yaşadıkları çevrede hatırı sayılır, sözleri kabul görür, fikirlerine danışılır kişilikler. Milletvekili aday listelerinin oluşturulmasında pazarlık yapıldı sözleri üzerine Meral Hanım, ‘’Hele ki bir şey olamadığına öfkelenip, bizatihi içimizden yapılan iftira, hakaret ve çirkinliklere göğüs gerdik. Şahsen hiçbir düşmanın, hiçbir rakibin beni hapse atmayı isteyenler dahil, benimle ilgili asla iddia etmedikleri, söylemedikleri pis iftiralara şahit oldum. Allah bana bunu gösterdi ama affetmeyeceğim. Bugün Meral Akşener'i düşmanlarının suçlamadığı iftiralarla suçladınız. Kahrolun, kahrolun, kahrolun!’’ kime diyor, genel kurul delegelerine diyor. Konuşmasının devamında, “Sonra gördüm ki olmuyor. Herkes her şeyi istiyor, yetmiyor. Milletvekili olunuyor, yetmiyor. GİK üyeliği isteniyor, oluyor, yetmiyor. Genel başkan yardımcılığı isteniyor. Kardeşim kadrolarımız sınırlı. Bırakın da birileri de o görevleri yerine getirsin. Hayır, yok! Artık bu partide şımarıklık, hadsizlik bitmiştir. Herkes haddini bilecek” diyor Meral Hanım. Her partili bir şeyler istiyormuş, peki kendisi ve yanındaki arkadaşları ne istemişti Sn. Devlet BAHÇELİ’den. Sn. BAHÇELİ kendisine haddini bil mi demişti. Meclis Başkan vekilliği vermişti. İşte Sn. BAHÇELİ’den bir şeyler isteyenler isteklerine cevap alamayınca bin türlü iftira ile Meral Hanımım kurduğu partiye koştular. Hem de eski Ülkücü, eski MHP.li sıfatları ile.

İşin garip bir tarafı var. O salonda belki ömrünü Türk Milliyetçiliğine adamış, akademik kariyer yapmış, devlette yöneticilik koltuklarını işgal etmiş bir dünya sadece hizmet etmek aşkı ile partide görev almış kıymetli üyeler var. Ve onlara Meral Hanım “Temayülde geride çıkan arkadaşlarımız, sıra satmaktan tut her türlü ahlaksızlığı öne koyan açıklamalar yaptılar. Madem kurucusunuz, madem bilmem hangi görevdesiniz. Niçin kardeşim siz bugüne kadar o üyeye ulaşmadınız, teşkilatlarına ulaşmadınız da ‘Bana yar olmayan kara toprağın’ diyerek partimizi her türlü iftiranın karşısında bıraktınız? Siz kim, Türk milliyetçiliği kim? Siz kim Türkiye kim, siz kim Türklük kim? Saygısızlar” diyor.

Buraya kadar olanları toparlarsak Meral Hanım; genel kurul delegelerinin karşısında, salona hitaben Kahrolun, kahrolun, kahrolun! Herkes her şeyi istiyor, yetmiyor. Milletvekili olunuyor, yetmiyor. GİK üyeliği isteniyor, oluyor, yetmiyor. Genel başkan yardımcılığı isteniyor. Siz kim, Türk milliyetçiliği kim? Siz kim Türkiye kim, siz kim Türklük kim? Saygısızlar gibi cümleler kurarak siyasi nezaketten uzak, kaba ve suçlayıcı, öyle zannediyorum ki o salonda bulunanların birçoğunun hak etmediği suçlamalarda bulunuyor.

Devam ediyor Meral Hanım hem de bir öfke ve hiddet fırtınası içerisinde yine genel kurul delegelerine yönelik olarak, ‘’Ne istiyorsunuz kardeşim? Saygısızlar. Evet hesabımızı bugün ortaya koyduk, yarın göreceğiz. Bundan sonra partimize saygısızlık eden, partimize sosyal medyadan oradan buradan zarar vermeye kalkışan herkes hakkında bizzat gereğini ben yapacağım ben’’ oysa kendisi ve yol arkadaşları Sn. Devlet BAHÇELİ için neler söylemişti. Ama Sn. Genel Başkan bu üslüp ve bu tarzda hiç cevap vermedi. Yönetmek ne kadar kıymetli bir meziyetmiş. Genel Kurul delegelerinde saygısız olanlar varmış ve gereğini bizzat meral Hanım yapacakmış. Ne diyordu Meral Hanım Milliyetçi Hareket Partisi için parti içi demokrasi yok. Kendisi ne yapacakmış bizzat hesap soracakmış.

 

Bu kadar ağır ithamlarda bulunduktan sonra diyor ki Meral Hanım “İyi Parti; dengesi bozulan siyasetin, su terazisidir! İki yumruk arasına sıkıştırılan, milletimiz için, yaşam odasıdır! Kişisel ihtiraslara, mahkûm edilen, memleketimiz için, bir çıkış kapısıdır” altını çizdiğim cümle manidar değil mi? Oysa kişisel ihtirasları için Milliyetçi Harekete ihanet edip onun Sn. Genel Başkanını suçlamıştı. Türk Milliyetçiliğinin iktidar yürüyüşünü o ve arkadaşları engellemedi mi. Bakın daha da ilginci “Sadece ve sadece, koltuklarını korumayı dert edinen; birini döverek, diğerini de severek büyüyen; milletimizi, kimlik ve tercihleri üzerinden, birbirine düşüren; derdi millet olmayanlar için fevkalade konforlu olan bu siyaset anlayışına son vereceğiz” diyor Meral Hanım. O salonda olanlar şunu soramadılar ama, niye CHP.li iki belediye başkanını Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak teklif ettiniz? Madem biz Türk Milliyetçisi idik niye Yavuz AĞIRALİOĞLU’nun dediği gibi HDP gölgesi olan bir masada oturduk. 70 kurucu üyemiz ayrılmış niye ayrıldılar ve her biri birçok konuda eleştiriler yaptı, bunlar doğru mu? En önemlisi de Türk Milliyetçilerini niye partiden tasfiye ediyorsunuz? Niye, niye, niye.

Şimdi biz de soruyoruz, Avrupa Birliği ve ABD.nin ısrarla parlatmaya çalıştığı iki CHP.li belediye başkanına niye bu kadar korumacı davranıyorsunuz. Bu savrulma niye. Ve merhum Başbuğumuz (Allah rahmet eylesin) Alparslan TÜRKEŞ’in şu sözünü hatırlatarak sözümüzü tamamlayalım.

 

ÜLKÜCÜLER, İNSANLIK ÂLEMİ İÇİNDE NE UŞAK OLMAYI, NE DE BAŞKALARINI UŞAK OLARAK KULLANMAYI KABUL ETMEYEN ŞEREFLİ BİR BAYRAĞIN TAŞIYICISIDIR.(Alparslan TÜRKEŞ)