Sosyal Medyanın Gücü ve Yargıya Etkisi

Kadın cinayetleri, çocuk istismarı ve hayvana şiddet gibi davalar sosyal medyada büyük yankı uyandırıyor. Bu tür olaylar gündeme geldiğinde, failin cezalandırılması için halkın büyük bir kısmı neredeyse anında tepki veriyor. Ancak bu tepkilerin, çoğu zaman adil yargılama sürecini etkilediği de bir gerçek.

Bir yandan, sosyal medya halkın adalet arayışını güçlendiren bir araç. Özellikle sesini duyuramayan mağdurlar ve yakınları için adaletin tecellisi adına güçlü bir mecra oluşturuyor. Örneğin, bir dava sürecinde gözden kaçan deliller, kamuoyu baskısıyla yeniden incelenebiliyor. Bu sayede adaletin sağlanması hızlanabiliyor.

Öte yandan, sosyal medyada oluşan baskı, hukuk sisteminin tarafsızlığını ve yargıçların bağımsız karar alabilme yetisini tehdit edebiliyor. Sosyal medya lincine uğrayan bir sanık, daha dava sonuçlanmadan kamuoyu tarafından mahkum ediliyor. Peki, bu durum yargı bağımsızlığına nasıl bir etkide bulunuyor?

Adil Yargılama İlkesi Tehlikede mi?

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi adil yargılanma hakkını güvence altına alır. Bunun yanında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi de bireylerin suçluluğu ispat edilene kadar masum olduğunu kabul eder. Ancak, sosyal medya baskısıyla sanığın “toplumsal mahkumiyet” yaşadığı bir süreçte, bu temel hakların ne kadar uygulanabildiği tartışmalıdır.

Hakimler, savcılar ve hukukçular üzerindeki kamuoyu baskısı, kararların hukuk normlarına göre mi yoksa toplumun beklentilerine göre mi verildiği sorusunu akla getiriyor. Bir yargıcın adalet terazisi, toplumun “adalet duygusu” ile bireylerin “hukuki hakları” arasında ne kadar tarafsız kalabilir?

Çözüm Yolları ve Hukukun Güçlendirilmesi

Bu sorunun çözümü, hukuk sisteminin bağımsızlığını ve şeffaflığını koruyacak mekanizmaların geliştirilmesinden geçiyor. İşte bazı öneriler:

  1. Sosyal Medyanın Dava Süreçlerindeki Rolü Yeniden Tanımlanmalı: Özellikle yüksek hassasiyet içeren davalarda, medyanın erişimi sınırlanabilir ve sürecin detayları yalnızca yetkili mercilerce kamuoyuna açıklanabilir.
  2. Hakim ve Savcı Eğitimleri Güçlendirilmeli: Kamuoyu baskısına karşı karar alabilme yetisi artırılmalı, bu konuda uzmanlık eğitimleri düzenlenmelidir.
  3. Yasal Düzenlemelerle Koruma Sağlanmalı: Sosyal medya üzerinden yayılan yalan haber ve manipülatif içeriklerin yargılama süreçlerini etkilemesi engellenmelidir. Bu konuda yaptırımlar artırılabilir.
  4. Kamuoyunun Hukuki Bilinci Artırılmalı: Halk, adil yargılama sürecinin önemi hakkında bilinçlendirilmelidir. Bunun için barolar, sivil toplum kuruluşları ve akademik çevrelerin iş birliği önemlidir.

Sonuç

Adalet, yalnızca yasalara göre değil, toplumun vicdanını da dikkate alarak tecelli etmelidir. Ancak bu dengenin korunması için hukukun üstünlüğü ilkesi göz ardı edilmemelidir. Sosyal medyanın gücünü tamamen yok saymak mümkün değil; ancak bu gücün hukukun işleyişine zarar vermeyecek şekilde yapılandırılması elzemdir.

Unutulmamalıdır ki, bir davanın sonucu yalnızca yargıçların değil, toplumun geleceğini de şekillendirir. Adalet duygusunun toplumda kök salması, bireylerin hukuka olan güvenini artıracak ve daha güçlü bir hukuk devleti inşa edilmesine olanak tanıyacaktır.